3 Feb 2013

yazarlık mertebesi



Kitap okuyarak yazar olunamayacağını anladığım gün, bir süredir hayalini kurduğum sıfatlılıktan ve benliğimi yaratacak kalıcı heves ve arzudan sonsuza kadar koparıldığımı anlamış, içten içe dinsizliğim ve tanrı tanımazlığımla noel babasını kaybetmiş Hıristiyan çocuklarla acımasızca ve ama 21. Yüzyıl mantıksal sarkastikliği ile dalga geçtiğim onca zamana ve gevrek gevrek sırıtmalarıma kızmış, bisikletinin tekerleğini şişirmek için eski model bir pompaya defalarca abanmasına rağmen şişmediğini ve aslında lastiğin üç beş cam parçasına dayanamayacak kadar adi olup patladığını gören çocuğun hayal kırıklığını yaşamıştım. Tadım kaçmıştı. Nasıl olurdu da sınıf kütüphanesinden çaldığım onca kitabın, kuzenlerimden ve benden yaşça büyük tanıdıklarımdan gönderilen onca eski kokulu sayfanın, trafik ve kalabalık korkumu bir kenara bırakıp annemi binbir zorlukla ikna ederek gittiğim kitapçıların bir önemi olmazdı. Kimse benden daha çok kelimeye dokunmamış olmalıydı henüz, kimse benim kadar harflerin sayfalardan dışarı fırlayıp duvarda siyah beyaz lekeler bırakacağına o kadar emin olmamıştır. Bir rüyanın veya bir kâbusun veya bir anın içinde. Dokuz yaşındaydım. Tadım kaçmıştı. Dokuz yaşında olmak can sıkıcıydı çünkü, büyüyüp yazar olmayı beklemem ve duvardaki harfleri söküp almak için güç toplamam gerekiyordu. Sabırsızdım. Yeterince güçlüydüm belki de. Bu göreceli bir kavramdı ve son kullanma tarihi koymayı unutmuşlardı. Sol kenarında kırmızı hizası olan çizgili küçük boy defterin kullanılmış sayfalarını bantlayıp geri kalanını elimle düzeltmiş, faber-castell kurşun kalemin ucunu açmış, çöplerini yüzbir dalmaçyalı çöp kutusuna atmış ve kalemi elimde sımsıkı tutmuş çizgili deftere bakmaya başlamıştım. Çok uzun bir süre. Aklımda sayısız kelime her biri başka bir kitabın başka bir sayfasının başka bir satırına ait. Endişelenmiştim. Kusacak gibi hissediyordum. Ama sabırsızdım ve yeterince güçlü olmadığımı görmeye tahammülüm yoktu. Tadım tam anlamıyla kaçmaya başlamıştı. Önce annem, sonra babam geldi. Önce biri konuştu, sonra diğeri. Acıkmıştım. Tasolarımla oynamak istiyor ama yerimden kalkıp yenilgiyi kabullenmeyi kendime yediremiyordum. Yine de belki de daha erkendi. Annem gelmişti. O da sabırsızdı. Ve o büyümüştü. Okumaktan fazlası gerek. Yazmak için yetenekli olmak gerek. Sınavlara girmek gerek. Sınavları geçmek ve doğru okullara gitmek gerek. Senin almayacağın dersleri alıp senin tanımayacağın hocaları dinlemek gerek. Belki de biraz farklı bir ailenin çocuğu olmak gerek. Ama, okumaktan fazlası gerek. Annem gitmişti. Aklımda hep başkalarının sözleri vardı. Aklım başka yerdeydi. Acıkmıştım. Tadım kaçmıştı. Taso oynarsam belki geçerdi. Geçecekti. Noel babanın işini başkalarının yaptığı gibi, okuyacağım kitapları da başkaları yazacaktı. Okumaktan fazlasını yapanlar olsa gerek – ti.